18 Eylül 2011 Pazar

Antalya Çalışması, Gezmesi, Teknede Kalması, vs vs..


Bu yazımda size Antalya'da yaşadığım hebelödö höbolö bıdı bıdı bik bik bik..
Neyse arkadaşlar yazıyorum işte size yaşadığım anıları, tanıştığım insanları, bu insanlardan sik kafalı olanları birde sik kafalı olmayanlarını anlatacağım. Ayrıca gezdiğim yerler, gezemediğim yerler, direkten dönen toplar, gol olanlar, suyun sıcaklığı, insanları işediği sıçtığı suda sizin yüzdüğünü, buna aldırış etmeden birde '' vay arkadaş akdenizin suyu harika yeaa'' deyişlerinizi, tekne reisi ve kaptanını, tekne reisinin nişanlısıyla yan kamaradan gelen iniltilerini, kaptanın 9 yıldır ele mahkum olduğunu, bulaşık yıkadığımı geceleri tatil felan yaptığım yalanını, olympos'u , akreplerin ayak fetişinin olduğunu, akrep sokmalarına karşı tedavi yöntemlerini, kapıya sıkışan baş parmağının çıkardığı ezilme sesini, bir kamaram olduğunu içinde duş olduğunu, yeme içmenin tekneden olduğunu, çalıştığım teknenin 280.000 € olduğunu, uzunluğunun 23 metre olduğunu (teknenin), böle işte bik bik bik anlatacam gak guk edecem.

Olay İzmir ilinin küçücük ilçesi olan Beydağ'dan, Antalya ilinin Kemer ilçesinin Ulupınar köyünün minicik mahallesi olmasına rağmen buram buram turist kokan, turist fetişizminin doruk noktaları sayılabilecek Çıralı mahallesine kadar uzanıyor. Bizim bir arkadaş var kulağı çınlasın adı Tolga. Dedi ki bana '' ortak atla gel sana burada teknede iş ayarladım. Yeme içme tekneden, yatacak yer olarak da sana teknede kamara veriyorlar, gelince maaşı da konuşursunuz. Yol parası da onlardan, 15 gün çalışır hem çalışır hem tatil(!) yaparsın, ohh mis kebap.'' Bende bilirsiniz yolcudur abbas, bağlasan durmaz lafını odak noktam olarak belirledim. Ama hani böbrek.avi olarak da düşünmedim değil. Düşman başına gelmesin organ mafyası denen pislik işler var. Bulaşmayın cısss. Ama yinede gitme kararını kafamda verdim. Efendim bilirsiniz, ülkemizde reşitlik yaşı 18'dir. 18 ine gelmeden çocuk sayılırsınız. Böyle suratınızdan sakal eksik olmasa, vücudunuzun her yerinden kıl fışkırsa da çocuk sayılırsınız. Bu sebeple babamla kavga ettik, bende bavulumu hazırladım, gittim dedemlerden helallik aldım(ne malum ölür kalırız oralarda helallik almadan olmaz didim yeeeaaa). Sonra anneme sarıldım felan koyuldum yola. Kulaklığı da taktım çalan müzik de Iggy Pop - Passenger. Oh my god tamamdır, tam olarak yolcu havasına girdim ve çıktım yola. Efendim gece yolculuğu zaten genelde uyursunuz ve ertesi gün çalışırsınız. Ben bunun ertesi gün çalışırsın kısmıyla ilgilendim. Yani gidicem oraya, ilk gün teftişe çıkıcam müfettiş gibi, bakıcam sayıcam turistleri felan. Sonra hippi havalarına bürüncem Olympos' a gidicem felan hayal ediyorum. Olympos aga boru değil, zamanında yunan tanrılarının toplandığı dağmış. Neyse bunları hayal ederken bir yandan da koltukarkası bulunan ekrana bakıyorum, kurcalıyorum resmen aleti. Anam ne buldum ! Titanların Savaşı ! Olamaz.. Olamaz.. Açtım tabi durur muyum izleyim felan yine bi ön bilgim olur tanrılar hakkında, hani olurda muhabbeti geçerse mülayim mod off yapıp atar tutarım. İzledim uyumadım tabi. Ha birde bi muavin vardı bu kadar olur ya. Adam devamlı güler yüzlü. Bu yüzden burdan Metro Turizmin 28.08.2011 23:59 tarihli seferindeki o muavine sesleniyorum; harbi adamsın heaaa kankeyy sevdim seni. İnşallah büyür de şoför olursun. Geldik neyse yol bitti Kemer'de indim ben. Orda passenger modunda ilerliyorum sanki ben değil yol bana geliyor o derece havalar yani. Çıktım anayola bekliyorum. Çiçek turdan bir abim minibüsüyle yaklaştı. Aman tanrım tam bir minibüs şoförü! Bana o şoför edasıyla sordu; ''Nirey gidiyon gardeşim?'' Bende hemen yapıştırdım cevabı '' Çıralı Kavşağından geçer mi?'' Geçmez mi dercesine baktı bana. Bende ne bağırıyon amın evladı edasıyla baktım. ''Atla'' dedi bana. Yanımda da iki abla derecesine erişmiş bayan vardı. Onları da aldı. Minübüs tıklım tıklım dolu. Hemen centilmenlik yaparak bayanlara 2 tabure verdi şoför bey amcamız. Ben ise ayakta kaldım. Etmediğim küfür, saymadığım sülalesi kalmadı. Nerde o anayola ilerlerkenki asi genç havaları. Neyse yolda gidiyoruz, açmaz mı birde Ankaralı Namık.. Cıkkıdı cıkkıdı cıkkıdı cık cık. Kafamı siktin sabah sabah. Ankaralı Namık açma o.ç. Sonunda geldik Çıralı Kavşağına. İndim minübüsten, dedim abi borcumuz nedir? 5 Lira dedi 20km lik yola. Anan dedim, anan.. Verdim 5 lirasını toz oldu ibnenin evladı. Neyse aldım yine bavulumu baktım orda minübüsler var. Atladım yine birine. Bunlar acayip o.ç. çıktı. 7 km  yola 5 lira da bunlar istediler. Dedim çiçek tur abimsin. Yapacak bişi yok verdim 5 lira daha indim Çıralı'ya. Zaten 7 km’lik yolu nasıl geldik bilemedim ama iyi ki beni Kumsal Rent A Car’ da indirir misin abi demişim. Neyse indik felan Tolga’yla sarıldık felan neyse indirdim bavulumu. Kahvaltı yaptık. Ben hala dolaşırım gezerim havalarındayım. Kahvaltıdan sonra ‘’hadi gel tekneye çıkalım’’ dedi. Bende iyi falan çıkalım bakalım dercesine kafamı salladım. Çıktık tekneye, kaptanla ve reisle tanıştım felan hebölö höbölö. Kaptan Yaşar, ve Reis Celal. Ama ben ikisine de Kaptan diyordum. Derken Celal Kaptan demez mi? Abisi bugün çalışalım, işe alışırsın senin açından iyi olur diye. ‘’Hadi ama ahbap, bana dolaşmak için 1 gün vermeyecek misin? Bu duyduğum en saçma şey. Zaten yol yorgunuyum hani 8 saat yol? ’’ demek veya dememek. Evet arasında kaldığım şey tam olarak buydu. Dememek seçimini yaptım ve sustum. Gidip kamarama yerleşmem sadece 10 dakikamı aldı. Hey durun. Bu yalan. Kamarama yerleşmem tam olarak 45 dakikamı aldı. O da sinirden yani. Elim ayağım titriyordu. Hemen mutfağa girdim. Ve elime sapının ucu kırık ama sapının büyüklüğünün 4 katı büyüklüğünde bir bıçak aldım elime. Ne demek istediğimi anlarsınız. Hani şu kasaplarda olanlardan. Evet! Bununla bir katliam yaratıp, ertesi gün Hürriyet gazetesinin Akdeniz ekine çıkabilirdim. Tek yapmam gereken merdivenleri çıkıp, onlara sinsice yaklaşmaktı. Sonrası ise Bam! Bam! Pardon bu tabanca sesi. Şrınk fışk uauaaaaaa! Evet tam olarak bu sesten bahsediyorum. Bu sesi çıkartabilirdim onlardan. Ama beni orada durduran bir ilahi güç hissettim. Elimdeki bıçağı tezgaha bırakıp yukarı çıktım. Sakin olmalıydım. Hepsini John Lennon bakışı ile süzdükten sonra işime koyuldum. Bara geçip egzotik aromalar hazırlayıp, ağırlıklı olarak Hawaii ve Panama’dan gelen müşterilerimizin ağzına emzik diye vermeliydim. Sonrası için ise shot bardaklarını tekila ile doldurup, altlarını vurduklarında masadan çıkan sesle orgazm olmaktı. Tam olarak bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Yani bara geçtiğimden sonrakilerin. Gerçek şu, efes kasasını getirip, içindekileri dolaba sıralamaktı. Ve bunu yaptıktan sonra müşterileri bekledik. Bu sırada Evrencell isimli bir tekne yanaştı ve kaptanı, kaptanımıza;‘’ çöz şu ipi!’’ diye bağırdı.(Bilmeyenler için söylüyorum, ip ile tekneyi sahile bağlıyoruz. Ne çağdaş yöntem ama!) Poseidonun yumurtaları adına, havada kavga kokusu var. Hemen topu Evrencell’e çevirdik. Onu batırmamamız için hiçbir sebep yoktu. Kaptan fitili ateşleme görevini bana verdi. Ve güverteden ateşledim topu. Ardından Evrencell’in, akdenizin sıcak sularında yanarak batması sadece 10 dakika sürdü. Evet isminden de anlaşılacağı gibi bir gavur tohumunun teknesini batırmıştık. Ama değilmiş. Evrencell Akdeniz sahil güvenlikte kayıtlı bir Türk teknesiymiş. Hadi ama ahbap isme baksana? Kim teknesinin adını Evrencell koyar ki? Tam olarak bu olmadı. İpi çözdük ve geçmelerine izin verdik ezikler gibi. Hayatımda en çok utandığım 3. şey olmuştu bu. 1.si dedemin elini öpmeye kalktığımda dedemin selamlaşmak mı yoksa elini mi öpmem gerektiği arasında kalarak, elinin göğsüme paralel olarak hava kalması ardından benim yarım öpmekle selamlaşmak arasında bir şey yapmış olmam. 2.si 1.nin bir değişik versiyonunun yıllardır tanıdığım, komşumuz olan Gülşen teyzeyle aramda gerçekleşmiş olması.

Devamı Gelecek Dostlarım. Beni takip edin..